Ah Prenses'im ah, ne kadar da güzel bakardı bana. Bebek gibi yüzü vardı. Bir bebek kadar masum ve tatlıydı.
Beni 2 gün görmesin gördüğü an koşar koşar atlardı boynuma, etrafımda dört dönerdi.
Ne çok severdim onu, Prensesim der boynuma basardım. , onunla birlikte vakit geçirmeye bayılırdım.
Şakalaşırdık falan ama hiç bir zaman çekip gitmezdi, kırılmazdı bana.
Ama her şey zamanla değişti.
Evimizin etrafında karşı cinsler dolaşmaya başladığında sinirlerim bozulmuştu. Evimizin sağında solunda bir sürü erkek !
Prensese kızıyordum artık iş namus meselesi olmuştu, bu iş bir şekilde çözülecekti. Aslında Prensesin o kadar güzel olması bizim oralarda olay yaratacak derecede ciddi bir mesele idi.Prensesin suçu sadece güzel olmaktı. Deliler gibi kıskanıyordum elimden gelse odaya kitleyeceğim çıkarmayacaktım. Ama bunu Prenses'ime de yapamazdım ona da güvenmeliydim. Ve güvendim ama güvenmez olaydım her seferinde dışarılarda sürttü kevaşe! Öldüresim geliyordu adeta. Ama bir cana da kıyamazdım, ne yapmam gerektiğini uzun uzun düşündüm ve kararı aldım. Bu namus meselesinden kurtulacaktım.
Prenses'i aldım ve gözlerini bağladım. Sonra arabaya bindirdim ve çok uzaklara sürdüm bilmediğimiz yerlere gittik Prensesim ile, sonra Prensesi ıssız bir yerde bıraktım hızla uzaklaştım.
Dönerken içim kan ağlıyordu, artık eve geldiğimde kimse boynuma atlamayacaktı ama bir yerde namus meselesi olmuştu bunu kaldıramazdım, devam ettim. Büyük bir parçamdan ayrılmıştım insanın bu kadar sadık köpeğinden ayrılması ne demektir belki bilmezsiniz siz!
Sonra Prenses'imi aylar sonra gördüm, artık sıradan bir sokak köpeği idi o bembeyaz uzun tüyleri pislik içindeydi. Oysa eskiden bembeyaz tüylerini severdim. Prenses sadık süs köpeğim seni unutmayacağım, artık her ne kadar bir kevaşe de olsan, senin yerin apayrı.
Doğan Çağlaroğlu