Uyandığımda çok dolu doluydum, çok heyecanlıydım, görmek istiyor dokunmak istiyordum. Saatime baktım on ikiydi hemen hızla kalıp ne bulduysam üzerime geçirip çıktım biraz daha uyusun diye de aramadım yaklaşınca ararım dedim, fırına gidip sıcacık pide aldım ve aradım hadi kahvaltıyı hazırla geliyorum diye, o kadar güzel günaydın dedim ki heyecanımı kim olsa anlardı belki o da anladı bilemiyorum. Kısaca konuştuk kaçta gitmesi gerektiğini sordum bir buçuk dedi, tamam deyip hesaplamaya başladım şimdi hazırlamaya başlasa ben zaten yakınım yarım saat kahvaltı yapıp beraber çıkarız diye düşündüm tam diyeceğim yakınım kahvaltıyı hazırla çayı koy, hadi bay bay dedi, diyemedim elimde ekmek var yakınım ben diye. Tamam diyebildim elimde ki ekmeğe baktım sonra salına salına yürümeye başladım ekmek sıcaktı ya elimi yakıyordu, diğer elime alıyordum bir o elimde bir bu elimde, ekmek ve ben ne de hoş yürüyorduk. Yolda ne uzundu amına koyim diye diye çıktım yukarı doğru. Dur dedim ekmek elimi yaktı vereyim de bir kediye köpeğe nasiplensinler. Ekmek elimi mi yaktı heyecanımı mı , biliyorum ama yandı bir yerler bıraktım sıcacık pideyi kedilere köpeklere. Belki yanmazdı ekmekten elimde yandı, belki hepsini değilde küçük bir parça verirdim kediye ekmekten de hepsini verdim, belki yol uzun gelmezdi ama geldi. Elim yansın istemiyorum ben, yol uzun gelsin istemiyorum ben, aslında ben çok bir şeyde istemiyorum çay koysan yeterdi.
Doğan Çağlaroğlu