Eski yıllardı, hemen hemen her gün aşağı ki mahallenin çocukları ve bizim mahalle maç yapardık, kıran kırana. Ama her defasında yenilirdik.
Yılmadan bıkmadan senelerce böylece devam etti.
O mahallenin çocukları hep bizi yendiler. Oynayıp kaybetmek bir nevi iyi.
Birde maç sırasında birisinin annesi çağırıyorsa ve top onunsa bak o zaman işe maç oracıkta kalırdı top yine bizden bir çocuğundu ve aşağı ki mahalle çocukları gidersen kazanmış sayarız derdi.
Ve öyle de oldu bizim çocuk gitti aşağı ki mahalle yine maçı kazandı. Tek fark vardı her zamankinden oynamadan kaybetmiştik, en azından önceleri emek verip koşuyorduk, bu kaybediş daha bir kaybedişti. Hani kazanma umudun olur ya, hah işte onu kaybedişti. En kötüsü buydu umudu kaybetmek bunun telafisi yoktu. Topun sahibi çocuğa değilde annesine nasıl da kızmıştık, Ah be Teyzecim ne yapacaksın sen Ahmet'i sen bırak koşalım biz.
Anlayacağın mahalle maçı gibiydi, kaybedeceğimiz belliydi, ama bu kez umut oldu kaybedilen.