24 Aralık 2016 Cumartesi

Vazgeçme!

Bir gün tam olarak ne yapacağımı bilmediğim bir zaman kitap yazmaya karar verdim hem de hiç kitap okumamama rağmen, çabamı takdir edersiniz. Sonra ne üzerine yazacağımı düşünmeye başladım, önce hemen polisiye yazayım dedim, sonra insanlar Arka Sokaklara o kadar alışmıştı ki beni fark bile etmezlerdi anında vazgeçtim, sonra aşk üzerine biraz düşündüm, evet evet aşk üzerine yazacaktım insanların kırık kalplerinden faydalanacak tam bir umut taciri olacaktım, biraz araştırma yaptıktan sonra Arda Erel diye bebenin birine rastladım, bebe ‘Amin.’  yazıyor binlerce kişi yorumlar atıyor beğeniyordu. Bu adam aşk üzerine afilli olmayan ama afilli olduğunu zannettiği kısa aşk sözleri yazıyor kalbi kırık kadınlar mest oluyordu. Bu karşılaştığım sahneden sonra aşk meşk üzerine yazıp kendimi o seviyeye çekmemeye karar verdim. Sonuç olarak artık ben tecrübeli bir analist ve yazardım. Güzel ülkemin güzel insanlarını boylu boyunca bir analiz ettim, sorunu bulmuştum kişisel olarak gelişmeye muhtaç bir kitle beni bekliyordu, beni ve parmaklarımdan ırmaktan bir su misali dökülen cümlelerimi.
Bilgisayarım önümde tam yazacaktım ki bir şeyler eksikti gittim kendime hemen bir kahve koydum, sonra kedim geldi içeri, evet kedi, bir yazarın olmazsa olmazı evcil bir hayvan arada onunla konuşacak delirmeye yakın bir çizgide sizin için ilk şaheserimi tamamlayacaktım. Kedime de mamasını verdikten sonra bilgisayarımın başına geçtim. Hiçbir şey planladığımı gibi gitmiyor nereden başlayacağımı bilmiyor ırmaktan dökülmesini beklediğim su adeta donmuş akmıyordu. Kapattım bilgisayarı, Bir tane müsvedde kağıt aldım elime, önce burada karalayacak sonra toparlayacaktım. Yine olmadı tek bir kelime bile yazamıyordum, yazmak için okumak mı gerekti diye kendime sorular sormaya başladım, cevaplamadan hiç birini yattım.
Ertesi gün uyandığımda eksik olanı bulmaya çalışıyordum biraz twittera biraz instagrama baktım, sonra tekrar yeni bir sayfa açtım, sanırım eksiği bulmuştum hemen hemen her yazar sigara içiyordu, koşa koşa bakkaldan uzun bir parlıament aldım. Uzun aldım ki en pahalısı oydu ve durmadan sigara yakmak zorunda kalmayacaktım. Yaktım bir tane parlıament ve düşünmeye başladım, kahvem eksikti yine, gittim en sertinden bir de kahve yaptım kendime sigaram bitmiş ikincisini yakmış ve artık hazırdım başlayabilirdim. Başladım ama yine bir şeyler olmuyordu hep bir şey eksik kalıyordu. Ama bir kişisel gelişimci vazgeçer miydi? Tabii ki koca bir HAYIR. Artık kendimi tam bir kişisel gelişim uzmanı olarak görüyordum, tek eksiğim bunu okuruma en doğru ve faydalı biçimde nasıl aktarabilirdim. Uzun uzun düşündüm sanırım eksiğimi bulmuştum sarma tütün, evet hemen temin edip okurumu daha fazla bekletmemeliydim. Çünkü tüm yazarlar sarma tütün içiyor gibi hayal ediyordum. Gidip sarma kağıdı, tütün ve filtre alıp geldim. Eveet artık yazmaya başlayabilirdim.
‘Vazgeçme.’ yazdım evet bu kitabımın adı olmalıydı büyük puntolarla VAZGEÇME yazıp ilk paragrafa başladım.
Neredesin, hayatın neresindesin? Nerede olmak istiyorsun da sen neredesin? İstediğin yerde olabilmek için ne yaptın? Şansın yaver gitmediyse suç senin, kendine şans yarat.’ yazdım.
Çok havalı bir cümle olmuş çok iyi gidiyordum zengin olmak tanınmak istiyordum. Ve benim için tek yol buydu. İnsanları gaza getirerek onların parasını alacak hem tanınacak hem de zengin olacaktım. Planımın tıkır tıkır işlemesi için ilk adımı atmıştım, kitabın her sayfasında vazgeçme diye diye yüzsüz arsız bir kitle oluşturacaktım ama olsun ben emelime ulaşacaktım. Gizliden gizliye üzerime bir suçluluk çökmeye başlamıştı ama bunun üstesinden gerçek bir kişisel gelişim uzmanı gayet de gelebilirdi.
‘Bak Steve Jobs’a adam okulu bıraktı neler yaptı.’ dedim.
Bir anda beynim kötülüğe odaklanmış ulaşabildiğim canım okurlarıma okulu bıraktıracaktım bunu bilinç altına aşılacaktım ve onlar bunu hiç hissetmeyecekti. Bu uzun soluklu bir projeydi, önce cahil bırakıp sonrasın da her daim benden medet uman bir kitleyi resmen abonem yapacaktım. Artık ben kötü biri ama iyi bir kişisel gelişim uzmanıydım.
Okurlarıma bunun bir başlangıç olacağını hayatları boyunca onlara destek olmanın boynumun borcu olduğunu hatırlatıyor ve yine ciğerlerinden vuruyordum onları.
Aslında benim okuruma borcum falan yoktu onların bana borçları vardı. Benim tek borcum İş Bankasına olan kredi borcumdu ve canım yazarlarım sayesinde kimseye borcum kalmayacak mutlu mesut yaşayacaktım.

Okuruma sürekli ‘Sen başarırsın! Tüm yolları dene! Vazgeçme!’ diye telkinlerde bulunuyor araya hiç olmayan sıfırdan zirveye çıkmış başarı hikayeleri uydurarak onları umutlandırıyordum ki telefonum çaldı arayan annemdi. Sanki hissetmiş olacak ki ‘ Benim güzel oğlum, benim iyi kalpli oğlum’ diye uzun uzun sıfatlarla seviyordu beni. Söyleyemedim ‘Anne ben artık kötüyüm, ben artık bir umut taciriyim.’ diye üzemezdim annemi. Sonra okurum şaheserim için can atsa da kitabımı yayınlamamaya, onları kandırmamaya, annem için hayırlı evlat olmaya karar verdim. Bu anımı sizlerle paylaşırken benim için kişisel gelişimini tamamlamış bu çerçevede başarılı olmuş tek bir isimden bahsederek satırlarımı sonlandıracağım. Fadıl Akgündüz nağm-ı diğer Jet Fadıl. Ülkesindeki güzelim insanlara güzellikler yapan onlar için dişini tırnağına takıp gece-gündüz çalışan güzel insan Fadıl abi, umarım kendini çok özletmezsin.

Doğan Çağlaroğlu