20 Şubat 2013 Çarşamba

Pilavın Bana Verdiği Ders

  Çok acıkmıştım mıylana mıylana mutfağa gittim dolabı açtım 3 tane domates, 2 tane biber, bir kaç soğan, 4 tane yumurta ıvır zıvır vardı. Canım öylede sebzeli bulgur pilavı çekiyordu ki sormayın, gerçi bizim orada domatesli pilav diyorlar burada öğrendim sebzeli pilav dendiğini.
Domatesleri soğanı biberler doğradım, o ara bakkalı arayıp bir tane de ekmek söyledim. Suyu ketıla koydum kaynadı, bulguru da çıkarttım sonra soğanı biberi ölene kadar pişirdim, sonra domatesleri attım sonra bulguru en sonda kaynayan suyu bekledim pişmesini. Hemen orada duran sarı bezi aldım sonra salona gidip masanın üzerini bir kaç kıvrak hareket ile sildim.
Pilavın pişmesini beklemeye başladım, arada kapağını açıp karıştırıyor içindeki su ne kıvamda bakıyordum, bunu bir kaç defa yaptıktan sonra sanki pişmişti pilav çok güzel tane tane görünüyordu yemek için nasılda heyecanlıydım. Çok seviyordum lan ben pilavı hani çokta açtım bu tada ben, sonra hemen bir kaşık attım tencereye ocak üzerine pişmiş mi diye ama biraz fazla aldım hop attım ağzıma sıcak olduğu aklıma bile gelmedi ağzım yandı hoh hoh hoh ho diye ağzımın içinde pilavı soğutmaya çalışırken acayip şekillere girdim sonra yedim miss gibi olmuştu, sonra tabağa koyup yedim. Ama şöyle de bir durum var bu pilavı çok seviyor her seferinde tadına bakarken ağzım yanıyor ve ben hep hohlayarak ağzımda pilav soğutmaya çalışırken acayip şekillere giriyordum.
Şimdi ben seni kusura bakmazsan sebzeli bulgur pilavına benzetiyorum, hani bazen çok açım sana ben çok heyecanlanıyorum da, sabırsızlanıyorum da, sana her gelişimde ağzım yanıyor benim, hohlayıp soğutamayacak kadar yanıyor hemde, sonra yok oluyorsun ben yine pilavı seviyorum, ağzım yanacak yine aynı şeyi yapıyorum bunu seninle alakası yok sanırım bende var bir açgözlülük. Ben ne olursa olsun sanırım bu sebzeli pilavı çok seveceğim ağzım da yansa yine aynı şeyi yapacağım, belki bana pilav yaparsın bir gün olur mu olur.


Doğan Çağlaroğlu

8 Şubat 2013 Cuma

Lejyonerim Ben

Çok zordu lan, git demiyordu diyemiyordu içten içe bana nasılda alışmıştı. Gideceğim zaman kal da demiyordu, ama göz kapaklarını kapatıp açarak bir bakıyordu ruhunda ee gidemiyordum da, gitmiş gibi yapıyordum. Bir bakmış bir yokmuş, hikaye gibi istediğimizi yazamıyor ama başkalarının yazdığını okuyorduk.  Hani okuyorduk ama anlamamak için çaba da gösteriyorduk, dönüp dolaşıp aynı hikayeyi bir daha okuyorduk ve yine anlamak istemiyorduk, hikaye çok boktandı ve biz sonunu hiç sevmemiştik alıp elime kalemi kağıdı hikayeler yazdım ona, okudu ama yine anlamadı. Bıraktım hikaye yazmayı yüzüne yüzüne söyledim yine anlamadı, bence anladı baştan beri her şeyi anladı ama kalbinden geçen şey ile korkuları savaşıyordu ve halen bir galibi yoktu, bende taraflardan birinde lejyoner gibiydim kalbinde yarattığı ve en önde gönderdiği bir savaşçı misali savaşıyordum korkuları ile, korkuları o kadar büyüktü ki elimde kılıç onlarda toplar tüfekler vardı, yalnızdım savaşımda. Aslında savaştan çıkıp gidebilirdik, korkuları kendi kendini yeyip bitirebilirdi de,ama gitmedik biz hep ateş hattında kendimizi müdafa ettik. Bu savaşın sonuna biz karar veremeyecektik kazansak bile ben yine duracaktım kılıcım elimde, dünyayı mı fetih etmem lazımdı? Ben sana Dünyayı fetih edemezdim ama sana minicik güzel bir dünya kurardım, içinde bir şey olmazdı bomboş olurdu, her şeyini biz yapardık ellerimizle, emeğimizle.
İnsanlar kötüdür, kötü hikaye yazan insanlar, başkaların hayatına kötü sonlu hikaye yazanlar bunlardan dolayı utanıyorum insan olmaktan hayvan olayım lan ben dedim en iyisi sonra bir gün yanına gidip öp beni kurbağa olayım tekrar dedim. 
Öptü eşşek oldum, ve biz yine istediğimiz olamadık.


Doğan Çağlaroğlu

4 Şubat 2013 Pazartesi

Gel Vallahi Dövmeyeceğim

    İnandık bu yaşımıza kadar hepimiz bir çok şeye inandık, ilk başlarda yaramazlıklarımıza annemizin gel vallahi  dövmeyecem seni deyip dövdüğünde annemize inanmadık mı mesela?   
Hayal kırıklığı değil mi nasıl yalan söyler anne, anne ulan bu anne yalan söyler mi evladına, söyledi. 
Eee bazen bir yere gelmen için, bazen bir yerden gitmek için herkes bir şeyler söyler, sonra bu böyle devam eder, ede ede çocuk bunu öğrenir, inandırmayı! İnandırmak için çok kez gel dövemeyecem der ama gelir gelmez yapıştırır tokadı. 
Sonra çocuk inanmadan mutlu olmayı öğrenir, gel diyeni olmadan git diyeni olmadan. Tabla başında yediği pilavın yanındaki süs biberin dudağında bıraktığı acı üzerine yakılan bir sigarada...
En sevdiği sanatçının radyoda bir anda çıkmasında...
Güldürdüğü insanın gamzesini görmesinde...
Mutlu olur mesela başkalarını mutlu edince mutlu olur, gider gider insanlar hep gider geriye ne bıraktılarsa acı olur hüzün olur afilli bir söz olur kimse yanındayken çaba harcamaz inanmaz belki de, inancını kaybetmiştir. Zamanında gel dövmeyeceğim demişler ona da. 
Ne yaptın peki diye sorduklarında mutlu olmak adına verecek cevabın var mı ?  
Nohutlu pilavın yanında süs biberi yemediysen lafım yok.
Güldürdüğün insanın gamzesini farkettiysen ve devam etmediysen güldürmeye yine lafım yok.
İnanç böyle bir şey işte ben mesela pilavın yanındaki acıya inanıyorum ve her defasında yiyorum, vazgeçersem inandığım bir şeyden elimden geleni yapıp çıkmazsam dışarıya yiyemem pilavı ee doğal olarak mutlu olamam, neye inandın sen de evden çıkmadın, höh oturdun mu evinde, pilavcılar tabla usulü güzeldir nohutlupilavım döke saça rezil rezil yerken mükemmellerdir, bazen kalkmak lazım oturduğun yerden, yürümek lazım, mutluluk attığın ve atacağın her adımda olur, öyle oturup duruyorsan ve inanıyorum diyorsan pilavcı olup salonuna tabla ile pilavcı bile açarım da yapma sen kalk yerinden gamzesiniöptüğüm. 
Boka sardı muhabbet pilav da pilav pilavına sıçım mi diyorsun bok ye pilav yeme amma uzattın mı diyorsun bu inanç muhabbetini?
Bak mesela gel dövmeyeceğim dedim geldin inanç üzerine afilli şeyler yazacağım sandın ama ne oldu ?  Pilav deyip durdum inanç böyle bir durum işte ucu bucağı yok seviyorsan inanırsın, birine inanmışsan yapacak hiç bir şey yok hep inanacaksın bak yazımı okuyorsun çünkü inanıyorsun bana, benimle inandığın hiç bir şey boş değil, ben mesela şimdi yaramazlık yapsam annem gel dövmeyeceğim dese giderim ha tokat yiyeceğim garanti ama olsun anne bu sevilir inanılır, gitmezsem daha çok döver.


Doğan Çağlaroğlu


4 Ocak 2013 Cuma

Sevgilim Gömleğimi Giymişti

  Uyandım, sevdiceğim yanımda yoktu panikledim ama onu görünce içime sular serpildi camdan dışarıyı izliyordu, gömleğimi giymiş ne de tatlı görünüyordu. Uyandığımı fark etti döndü gamzelerini gözümün içine soka soka gülümsedi, lan dedim içimden yapma bitiyorum şu gülüşüne. Sonra kalktım arkasından sarıldım az boyum uzundur eğildim, boynundan koklayarak öptüm, günaydın sabahsıcaklığım dedim. Kar dedi ne güzel yağıyor, kar toprağı ile buluşuyor ama yazları onlar ayrılıyor hasret kalıyorlar, sen her sabah benim gömleğimi giy dedim yazı kışı yok beraberiz işte sınıflandırma zamanlarımızı dedim. Sen her zaman zarfında olsan ya dedim, kahvaltı hazırladım uyurken izledim seni kıyamadım dedi uyandırmaya gel hadi yapalım dedi. İçerdeki tahta masamıza geçtik üzerine mavi beyaz kareli masa örtümüzü sermişti, neler yoktu ki masada her şeyin başında o vardı yeterdi dedim içimden gözlerime baktı, afiyet olsun Hayatım dedi. O konuştukça sabahlar aydın oluyordu ben mutlu.
 Ekmek nerede yavrucuğum dedim, of ya unuttum dedi. Hey allahım çok açım ya nasıl olacak bakkalı mı beklicem dedim. Ara da getirsin o zaman dedi ! Aradım acımdan ölene kadar bekledim, kapı zili o an duyduğum en güzel sesti, açtım bakkal ekmeklerimi getirmişti eyvallah gardaşım iyi ki varsın dedim verdim parasını gitti. İçeri girdim amına koyim masada yine Ahmet vardı, ancak uyanabilmiştim o benim gömleğimi giyen kız yine uyanmak ile uyanmamak arasında gördüğüm rüyammış. Ahmet bari çayları koy lan dedim, çay kaşığı getirmemişim alıver dedi, aldım kahvaltımızı yapıp işe gittik.



Doğan Çağlaroğlu