Bir gün tam olarak ne yapacağımı bilmediğim
bir zaman kitap yazmaya karar verdim hem de hiç kitap okumamama rağmen, çabamı
takdir edersiniz. Sonra ne üzerine yazacağımı düşünmeye başladım, önce hemen
polisiye yazayım dedim, sonra insanlar Arka Sokaklara o kadar alışmıştı ki beni
fark bile etmezlerdi anında vazgeçtim, sonra aşk üzerine biraz düşündüm, evet
evet aşk üzerine yazacaktım insanların kırık kalplerinden faydalanacak tam bir
umut taciri olacaktım, biraz araştırma yaptıktan sonra Arda Erel diye bebenin
birine rastladım, bebe ‘Amin.’ yazıyor binlerce
kişi yorumlar atıyor beğeniyordu. Bu adam aşk üzerine afilli olmayan ama afilli
olduğunu zannettiği kısa aşk sözleri yazıyor kalbi kırık kadınlar mest
oluyordu. Bu karşılaştığım sahneden sonra aşk meşk üzerine yazıp kendimi o
seviyeye çekmemeye karar verdim. Sonuç olarak artık ben tecrübeli bir analist
ve yazardım. Güzel ülkemin güzel insanlarını boylu boyunca bir analiz ettim,
sorunu bulmuştum kişisel olarak gelişmeye muhtaç bir kitle beni bekliyordu,
beni ve parmaklarımdan ırmaktan bir su misali dökülen cümlelerimi.
Bilgisayarım önümde tam yazacaktım ki bir
şeyler eksikti gittim kendime hemen bir kahve koydum, sonra kedim geldi içeri,
evet kedi, bir yazarın olmazsa olmazı evcil bir hayvan arada onunla konuşacak delirmeye
yakın bir çizgide sizin için ilk şaheserimi tamamlayacaktım. Kedime de mamasını
verdikten sonra bilgisayarımın başına geçtim. Hiçbir şey planladığımı gibi gitmiyor
nereden başlayacağımı bilmiyor ırmaktan dökülmesini beklediğim su adeta donmuş
akmıyordu. Kapattım bilgisayarı, Bir tane müsvedde kağıt aldım elime, önce
burada karalayacak sonra toparlayacaktım. Yine olmadı tek bir kelime bile
yazamıyordum, yazmak için okumak mı gerekti diye kendime sorular sormaya
başladım, cevaplamadan hiç birini yattım.
Ertesi gün uyandığımda eksik olanı bulmaya
çalışıyordum biraz twittera biraz instagrama baktım, sonra tekrar yeni bir
sayfa açtım, sanırım eksiği bulmuştum hemen hemen her yazar sigara içiyordu,
koşa koşa bakkaldan uzun bir parlıament aldım. Uzun aldım ki en pahalısı oydu ve
durmadan sigara yakmak zorunda kalmayacaktım. Yaktım bir tane parlıament ve
düşünmeye başladım, kahvem eksikti yine, gittim en sertinden bir de kahve yaptım
kendime sigaram bitmiş ikincisini yakmış ve artık hazırdım başlayabilirdim.
Başladım ama yine bir şeyler olmuyordu hep bir şey eksik kalıyordu. Ama bir
kişisel gelişimci vazgeçer miydi? Tabii ki koca bir HAYIR. Artık kendimi tam bir
kişisel gelişim uzmanı olarak görüyordum, tek eksiğim bunu okuruma en doğru ve
faydalı biçimde nasıl aktarabilirdim. Uzun uzun düşündüm sanırım eksiğimi
bulmuştum sarma tütün, evet hemen temin edip okurumu daha fazla
bekletmemeliydim. Çünkü tüm yazarlar sarma tütün içiyor gibi hayal ediyordum.
Gidip sarma kağıdı, tütün ve filtre alıp geldim. Eveet artık yazmaya
başlayabilirdim.
‘Vazgeçme.’ yazdım evet bu kitabımın adı
olmalıydı büyük puntolarla VAZGEÇME yazıp ilk paragrafa başladım.
Neredesin, hayatın neresindesin? Nerede
olmak istiyorsun da sen neredesin? İstediğin yerde olabilmek için ne yaptın? Şansın
yaver gitmediyse suç senin, kendine şans yarat.’ yazdım.
Çok havalı bir cümle olmuş çok iyi
gidiyordum zengin olmak tanınmak istiyordum. Ve benim için tek yol buydu. İnsanları
gaza getirerek onların parasını alacak hem tanınacak hem de zengin olacaktım.
Planımın tıkır tıkır işlemesi için ilk adımı atmıştım, kitabın her sayfasında
vazgeçme diye diye yüzsüz arsız bir kitle oluşturacaktım ama olsun ben emelime
ulaşacaktım. Gizliden gizliye üzerime bir suçluluk çökmeye başlamıştı ama bunun
üstesinden gerçek bir kişisel gelişim uzmanı gayet de gelebilirdi.
‘Bak Steve Jobs’a adam okulu bıraktı neler
yaptı.’ dedim.
Bir anda beynim kötülüğe odaklanmış ulaşabildiğim
canım okurlarıma okulu bıraktıracaktım bunu bilinç altına aşılacaktım ve onlar
bunu hiç hissetmeyecekti. Bu uzun soluklu bir projeydi, önce cahil bırakıp
sonrasın da her daim benden medet uman bir kitleyi resmen abonem yapacaktım.
Artık ben kötü biri ama iyi bir kişisel gelişim uzmanıydım.
Okurlarıma bunun bir başlangıç olacağını
hayatları boyunca onlara destek olmanın boynumun borcu olduğunu hatırlatıyor ve
yine ciğerlerinden vuruyordum onları.
Aslında benim okuruma borcum falan yoktu
onların bana borçları vardı. Benim tek borcum İş Bankasına olan kredi borcumdu
ve canım yazarlarım sayesinde kimseye borcum kalmayacak mutlu mesut
yaşayacaktım.
Okuruma sürekli ‘Sen başarırsın! Tüm
yolları dene! Vazgeçme!’ diye telkinlerde bulunuyor araya hiç olmayan sıfırdan
zirveye çıkmış başarı hikayeleri uydurarak onları umutlandırıyordum ki
telefonum çaldı arayan annemdi. Sanki hissetmiş olacak ki ‘ Benim güzel oğlum,
benim iyi kalpli oğlum’ diye uzun uzun sıfatlarla seviyordu beni. Söyleyemedim ‘Anne
ben artık kötüyüm, ben artık bir umut taciriyim.’ diye üzemezdim annemi. Sonra
okurum şaheserim için can atsa da kitabımı yayınlamamaya, onları kandırmamaya,
annem için hayırlı evlat olmaya karar verdim. Bu anımı sizlerle paylaşırken benim için
kişisel gelişimini tamamlamış bu çerçevede başarılı olmuş tek bir isimden
bahsederek satırlarımı sonlandıracağım. Fadıl Akgündüz nağm-ı diğer Jet Fadıl. Ülkesindeki güzelim insanlara güzellikler yapan onlar için dişini tırnağına takıp
gece-gündüz çalışan güzel insan Fadıl abi, umarım kendini çok özletmezsin.
Doğan Çağlaroğlu
Doğan Çağlaroğlu